Ruh Sağlığını Korumada Dengelenme, Empati, Hobi ve İletişimin Önemi

Ruh sağlığını korumak içsel ve toplumsal barış açısından önemlidir. Bu amaçla kişiler, hayatta karşılaşabilecekleri zor durumlar ve başarısızlıklar karşısında zorluklarla baş edebilme yollarını bilmeli ve bunları yapma gücünü kendilerinde görmelidirler.

Dengelenme

Ruhsal bozuklukların temelinde biyolojik yapı ve işleyişteki sorunların olduğunu kabul edenler, canlı varlıkların yaşayabilmesi için organizmada; beden ısısı, oksijen, su ve kandaki şeker oranı gibi öğelerin belli sınırlar içinde tutulması gerektiğini ileri sürerler.

Bunların oranının değişmesi yani biyolojik dengenin bozulması strese, hastalıklara hatta ölüme neden olabilir.

Dengelenme (homeostasiz)

Akciğer, beyin, kalp gibi organların fonksiyonlarının koordinasyonu ile organizmanın fizyolojik dengesinin sürdürülmesidir. Bu sistem sayesinde, dış şartlar değişse bile organizmadaki denge durumu bozulmaz.

Hava ısısı ne kadar değişirse değişsin, vücut ısısı sabit kalır. Kanda şeker oranı arttığında karaciğerde depolanır, ihtiyaç duyulduğunda kana tekrar pompalanır. Vücuttaki fazla tuz terleme yoluyla dışarı atılır.

Eğer organizma bu dengeyi kendi kendine sağlayamazsa eksikliği gidermek için harekete geçer. Su dengesi bozulan organizma, su aramaya yönelir. Besin dengesi bozulmuşsa besin aramaya yönelir.

Böylece dengelenme, gerektiğinde dürtüleri de harekete geçirerek kararlı bir iç çevre yaratır ve canlılığın devamını sağlar. Engellenme ve çatışmalar da ruh sağlığı dengesini bozabilir. Ruhsal dengenin bozulması insanda bir gerginlik ve stres yaratır.

Stresi yaratan istek ya da ihtiyaç doyuruluncaya kadar gerginlik devam eder. Bu durumda kullanılan savunma mekanizmaları gerginliği hafifleterek ruh sağlığı dengesinin korunmasını sağlar.

Empati

Ruh sağlığını korumak için uyulması gereken ilkelerden biri çevredeki farklı görüşlere karşı anlayış ve hoşgörü ile yaklaşıp iş birliği yapabilmektir. Bir insanın kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru anlamasına empati adı verilir.

Karşılıklı empati kurabilen bireylerin çevreye uyumu kolay olacağından, birbirlerini de iyi anlayacaklarından stresleri az olacaktır. Kendini ifade etme, sosyalleşme, sosyal duyarlılık ve topluma uyum empati ile artar. Kaygı, depresyon ve saldırganlık ise azalır.

Bazı davranış bozukluklarında empati yeteneği bulunmamaktadır. Örneğin, narsist kişilik bozukluğunda empati ortadan kalkmıştır. Kişi için sadece “mükemmel ben” ve onun ihtiyaçları vardır.

Hobiler

İnsanlar, sağlıklı ve kaliteli yaşayabilmek için ruhen dinlenmenin önemli olduğunu bilerek kendisine zaman ayırmalı, günün bir kısmını ilgisini çeken zevk alabildiği, eğlendiği uğraş ve hobilerle geçirmelidir.

Kendi gelişimine yararlı uğraşlar edinen kişi günlük kaygılardan uzaklaşır, zihinsel ve bedensel rahatlama sağlar ve böylece kendi ile barışık bir hayat sürer.

Maket yapma, örgü örme, bulmaca çözme, takı tasarım, ahşap boyama, spor, tiyatro, resim, müzik, edebiyat, satranç gibi çeşitli hobilerin bireylerin duygularını ve kaygılarını kontrol etmede ve verilen herhangi bir göreve odaklanmada etkisi yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur.

Ayrıca hobiler planlama, karar verme, problem çözme gibi bilişsel becerilerin gelişimine de katkı sağlar. Günlük hayatta bazen belli sebeplere bağlı yaşanan kaygılar ve sıkıntıların nedeni iletişimsizlikten de kaynaklanır. “Neden başarısız olduk”? ya da “Neden mutsuzuz”? “Neden istediğimiz olmuyor”? gibi düşüncelerin yanıtı iletişimde olabilir.

İletişim

Bireylerin toplumun diğer üyeleriyle ilişkilerini düzenlemede, iş ortamındaki başarısını aile ve sosyal ortamdaki mutluluğunu ya da mutsuzluğunu belirlemede önemli bir etkiye sahip olan iletişim, paylaşım ve etkileşim edimlerini içermektedir.

İnsanın biyolojik bir varlıktan sosyal bir varlığa dönüşmesini sağlayan en önemli unsurdur. İnsanlarla anlaşmak, bireyin kendini ifade edip, karşısındaki insanı anlamasını sağlamak, önemsediğini ve önemsenmek istediğini göstermek, etkili iletişim becerisi ile sağlanır.

İletişimin ilk şartı olan bireyin kendisini ifade edebilmesi, kendini tanımakla mümkündür. Bu nedenle ruh sağlığının temel yaklaşımı “kendini bil” ilkesine dayanır. İnsan kendisini tanımadan başkalarını tanıyamaz.

Başkalarını tanımadan da onlara ilgi duymaz ve ilişki kuramaz.

Başkalarına ilgi duymayan, ilişki kuramayan insan, kaygının ve öfkenin kaynağı olan sürtüşme ve çatışmalar içinde bocalar durur.

Bu nedenle sağlıklı bir iletişim için insan içindeki ‘benliği’ tanımaya, çalışmalıdır. Böylece gereksiz kaygılarından kurtulur. İstemediği, beğenmediği davranışlarını kolayca denetim altına alabilir.

Ayrıca ruh sağlığının korunması kişinin yaşadığı çevrede sevgi, saygı, güven ve özveriye dayanan ilişkiler kurmasına da bağlıdır. İnsanlar arası ilişki kurup sürdürmenin, iletişim ve etkileşimin temel koşulu, konuşmasını ve dinlemesini bilmektir.

Bir sözcüğe konuşanın verdiği anlamla dinleyenin verdiği anlam farklı olduğunda insanlar arasındaki ilişkilerde kaygı, kızgınlık ve kuşkudan kaynaklanan sürtüşme ve çatışmalar artmaktadır.

Hegel “Beni hayatta bir kişi anladı o da yanlış anladı” derken iletişimde önemli olanın anlamak ve anlaşılmak olduğunu vurgular.

Toplumsallığın en önemli ihtiyaçlarından biri olan iletişimin doğru kurulamaması ailede, sosyal hayatta çeşitli sorunların ortaya çıkmasına sebep olur. Günümüz modern dünyasında aynı mahallede, sokakta, apartmanda oturan ailelerin iletişiminin sadece hal hatır sormaktan, selamlaşmaktan ve dedikodudan öteye geçmediği görülmektedir.

Böyle bir iletişim şekli sağlıklı bir iletişim şekli değildir. İyi bir iletişim ancak birbirlerinin sorunlarını dinlemekle, birbirlerini anlamakla, sorunları çözmede birbirlerine yardımcı olmakla mümkündür.

Batıda “insan insanın kurdudur” şeklinde özetlenen bencil bir hayat anlayışının karşısında bizim kültürel kodlarımızda yer alan “insan insanın yurdudur” şeklindeki paylaşımcı ve dayanışmacı anlayış, birinin iyiliğinin diğerinin de iyiliğine yarayacağını vurgular.

Bu anlayışın geçerli olmadığı yani gerçek bir iletişimin söz konusu olmadığı yerlerde insanlar kalabalıklarda yalnızlığa gömülürler. Sorunların içinde kayıp olur giderler.

Örneğin, çekingen kişilik bozukluğunda iletişim miktarı azalmış, şizofrenide ise büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Bağımlı kişilik bozukluğunda iletişim sürekli başkalarına dayanma, onlarsız yapamama şekline dönüşmüştür.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir