Psikolojik Süreçlerin ve Davranışların Genlerle İlişkisi
DNA’nın her basamağı nükleotit denilen organik yapılardan oluşur. Bu nükleotitlerin farklı sayı ve sırada dizilimi farklı fiziksel, duygusal, bilişsel ve davranışsal özelliklerin oluşumuna etki eder.
Uygun nükleotitler bir araya gelerek kendi etrafında dönüp bükülmüş bir merdiveni andıran ikili sarmal yapıyı oluşturur. Bu sarmal yapılar birleşerek kromozomları meydana getirir.
Kromozomlar ise bireyin benzersiz genetik şifresini belirler.
Genetik bilimi canlılardaki çeşitlilik ve kalıtımı inceleyen bilimdir. Epigenetik ise genlerin ne zaman, nerede ve ne kadar çalışacağını araştırır.
Doku ve hücrelerde bazı genler çalışırken bazıları suskun kalır. Yaşamın ilk yıllarında çalışmayan birçok gen sonraki dönemlerde örneğin ergenlikte çalışmaya başlar. Bu genlerin çalışmaya başlamasıyla vücutta bazı değişimler olur.
Epigenetik kalıtım denilen araştırmaların sonuçlarına göre DNA aracılığıyla anne babadan gelen kalıtımsal yapı değiştirilemez. Bu yapının çalışma şekli çevresel koşullara bağlı olarak değişebilir.
Örneğin genetik yatkınlığın önemli olduğu bazı hastalıklarda yaşam tarzı, beslenme şekli, ruhsal durum gibi etkenler bireyin hastalığa yakalanma riskini büyük ölçüde azaltır ya da artırabilir.
Genetik bilimindeki bu gelişmeler davranış genetiği adı altında yeni bir çalışma alanını ortaya çıkarmıştır. Davranış genetiğinin amacı davranış, zekâ, kişilik gibi psikolojik süreçler ile genler arasındaki ilişkiyi incelemektir.
Epigenetik araştırmaların sonuçları, davranış ve psikolojik süreçleri açıklamak için sadece genlerin değil, genlerin çalışma şeklini etkileyen çevresel faktörlerin de dikkate alınması gerektiğini ortaya koymuştur.