Kişiliği Şekillendiren Etkenler Nelerdir?
Kişiliğin zaman içinde ve durumdan bağımsız olarak tutarlı olması, sürekli ve tahmin edilebilir olması ya da nispeten kalıcı olması sabit olduğu ve hiç değişmediği anlamına gelmez.
İnsan, biyo-psiko-sosyal bir varlıktır ve değişime de açıktır. Kişiliğin değişmeyen yanı (mizaç, huy) biyolojik etkenlerle şekillenirken, değişebilen yanı (karakter) ise çevresel etkenlerle şekillenmektedir yani bir insanın kişiliği, doğuştan getirdiği ve sonradan kazandığı niteliklerin tümüdür.
Kişiliği şekillendiren etkenler şunlardır:
Biyolojik Etkenler (Kalıtım)
Kalıtım, bireyin anne ve babasının birtakım özelliklerinin kromozomlar vasıtasıyla bireye geçmesini ifade etmektedir. Fiziksel özelliklerin yanı sıra bazı davranış ve alışkanlıkların da genlerle geçtiği tespit edilmiştir.
Kalıtımın kişilik özelliklerine etkisini anlamak için tek yumurta ikizleri incelenmiştir. Ayrı yerlerde yetiştirilen ikizlerin davranışlarında ve bazı konulardaki aşırı benzerlikler kalıtımın kişiliği belli ölçüde etkilediğini göstermektedir. Kalıtımın bireyler üzerinde etkisini anlayabilmek için bir diğer yol ise bireyin anne ve babasına benzerliklerini incelemektir.
Toplumda, çocukların bazı özellikleri ile “tıpkı babası gibi” ya da “annesine çekmiş” şeklindeki söylemler sıkça duyulmaktadır. Kişiliğin kalıtımla getirilen fizyolojik eğilimlerin oluşturduğu ve kolay kolay değişmeyen yanı mizaç olarak ifade edilir. “Can çıkar huy çıkmaz”, “Huylu huyundan vazgeçmez” atasözü bu durumu ifade eder.
Mizaç üzerinde kalıtım kadar, sinir sisteminin, iç salgı bezlerinin faaliyeti gibi fizyolojik etkenlerin de rolü vardır. Örneğin, otonom sinir sisteminin uyarıcılara aşırı duyarlı olması ile nevrotik eğilimler gibi bazı ruh hastalıkları arasında yakın bir ilişki vardır.
Ayrıca hipofiz, tiroit, adrenal, gonad gibi kanalsız bezlerin salgıladıkları hormonların insanın duygusal duyarlılık derecesini etkileyerek ruhsal çökkünlük, huysuzluk, çabuk duygulanma, keyifsizlik gibi hâllere yol açtığı anlaşılmıştır.
Koşullama
Kişiliğin oluşmasında öğrenme ilkeleri de etkili olmaktadır. İnsanlar (doğrudan ya da dolaylı olarak) hem klasik hem de edimsel koşullama yoluyla kişilik kazanabilirler.
Bireylerin, kimi durumlar karşısında gösterdikleri duyuşsal tepkilerin, klasik koşullanma yoluyla kazanılan öğrenme ürünleri olduğu kabul edilmektedir. Eşya ve olaylara karşı gösterilen tutum ve önyargıların öğrenilmesi bu yolla olmaktadır.
Edimsel koşullanmadaysa belli durumlara karşı gösterilen davranışların, kişiliğin bir özelliği hâline gelmesi, bunların pekiştirilip pekiştirilmemesine bağlı bulunmaktadır.
Böylece kişiliğin yapılaşmış, kalıplaşmış davranışlar hâline gelmesi yani alışkanlıklardan oluşması bu tür öğrenmelerle sağlanmış olacaktır. Örneğin toplumda dürüstlük ödüllendirilir, yalancılık cezalandırılırsa dürüstlük daha yaygın bir kişilik özelliği olarak var olur.
Aile Etkileri
Bireyin yaşadığı ilk çevre olan aile, kişiliğin oluşmasında en önemli çevresel faktördür. Ailenin çocuk yetiştirme biçimleri, anne baba yokluğu, çocukların doğuş sırası, çocuğa sağlanan beslenme ve öğrenme yaşantıları, ailenin büyüklüğü, aile içerisinde eşler arasındaki ilişkiler, ailenin sosyal sınıfı gibi faktörlerin, kişiliğin oluşmasında oldukça belirleyici rolleri bulunmaktadır.
Örneğin, otoriter, aşırı koruyucu, aşırı serbest aile tutumları bağımsız kişilik gelişimini engellemekte, saldırgan davranışları artırmakta, benlik saygısı düzeyini düşürmektedir. Demokratik anne-baba tutumu kişilik gelişimi için en uygun aile ortamıdır çünkü bu aile ortamı hoşgörülü, tutarlı, kararlı, destekleyici ve güven verici olduğundan çocuğun bağımsız bir kişilik geliştirmesini destekler.
Bilişsel Koşullar
Kişiliğin şekillenmesinde zihinsel işlevlerin de etkisi vardır. Özellikle çocukluk ve gençlik çağlarında kişiliğin gelişmesi, sağlıklı ilişkiler kurulması ve sürdürülmesi kişinin bilişsel koşulları ile yakından ilgilidir. Her bireyin zihinsel işlevleri (algılayışı, öğrenmesi, yeni durumlara uyması, kavrayışı, ilişkilendirmesi gibi) farklıdır.
Dolayısıyla aynı zekâ düzeyinde olan kişilerde bu işlevlerin değişik olması sonucu değişik kişilik yapıları, davranış biçimleri, uyum ve çözümler görülebilir. Örneğin, bazı insanlar her bir işi ayrıntılarıyla analiz edip neyin hangi sıraya göre yapılmasını belirlemeye çalışırken, diğer bir kısım insan ise bu tür işlere dürtüsel olarak cevap verebilir.
Bunlardan birincilerini dikkatli, düzenli, denetimli, ikincilerini ise düşünmeden davranan olarak nitelendirmek mümkündür. Yine başka bir örnekte babası tarafından hatalı davranışları için sık sık azarlanan çocukta bir süre sonra bu azarların hiçbir etkisi kalmaz.
Çocuk düşünme kurallarına uygun davranıp sağlıklı çıkarımlara ulaşamadığı için bunu babasının ilgisi olarak yorumlar (yanlış ilişkilendirme yapar) ve azarlanmayı arar hale gelir .
Benlik Bilinci
Son yıllarda davranış bilimciler kişiliği etkileyen güçlü bir faktör olarak benlik kavramı üzerinde araştırma yapmaya başlamışlardır. Kişinin kendi kendisini değerlendirme biçimine benlik adı verilir. “Ben kimim?”, “Ben nasıl biriyim?”, “Başkaları beni nasıl görüyor?” sorularına kişinin vereceği cevaplar onun benliğini oluşturur.
Buna göre benlik, bir kişinin kendisini ve çevresini algılayış tarzıdır. Bireyin kendisi ve birçok toplumsal davranışları hakkındaki yargısını belirleyen şey, onun başkalarının kendisi için ne düşündüğünü bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre düzenlemesidir. Bu nedenle kişinin çevreye uyum süreci olan sosyalleşme, benlik gelişiminde çok önemlidir.
Çevreden alınan tepkiler açık seçik ve tutarlı olduğu zaman güçlü bir benlik saygısı oluşur. Benlik saygısı kendini olduğundan aşağı ya da olduğundan üstün görmeksizin kendinden memnun olma durumudur.
Benlik saygısı güçlü olan kişiler kendini değerli hisseder, yeteneklerini, bilgi ve becerilerini ortaya koyabilir, toplum içinde beğenilir, kabul görür, sevilir, kendi bedensel özelliklerini kabul eder ve benimser. Benlik saygısı zayıf olan kişiler ise canlılık ve enerjilerini kaybetmiş, kendilerine güvenmeyen, değersiz ve çaresiz hisseden başarı ve becerileri azalmış kişilerdir.
Çevresel Faktörler
Doğumdan sonra bireyin çevresini, içinde yaşadığı fiziki ortam ve toplum oluşturur. Fiziki çevre; coğrafi konumuyla, iklim koşulları, yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla, tarihsel, kültürel, ekonomik, siyasal yapısıyla bireyin yaşam ve kişiliğinde belirleyici rol oynar.
Hatta toplumun göçebe, yerleşik, az gelişmiş, gelişmiş olması, bireyin sanayileşmiş ya da kırsal bir yörede yaşaması, sınıfsal, mesleksel konumu da kişiliğini etkiler. Soğuk bölgelerde yaşayan insanlar cesaretli, sabırlı, sert ve sakin bir mizaca, sıcak bölgelerde yaşayan insanların ise öfkeli, saldırgan, heyecanlı, aceleci bir mizaca sahip oldukları söylenebilir.
Her toplumun kendine özgü değerleri, inançları, töreleri, ahlak anlayışları bulunmaktadır. Bunlar, bireylerin çocukluktan erişkinliğe kadar yaşam biçimlerine, aile ve çevreleriyle olan sosyal ilişkilerine ve alışkanlıklarına yansımaktadır.
Bunlara bağlı olarak, o kültürde yetişen bireylerden, belli kişilik özellikleri ortaya koymaları beklenir. Türk kültürünün bireylerden misafirperver olmalarını beklemeleri gibi.
Bireyin yaşamı boyunca dâhil olduğu iş ve arkadaş gruplarının yapıları, bireyin grupta bulunma amacı, süresi ve rolü gibi faktörler de bireyin farklı şeyler öğrenmesine ve tecrübe edinmesine yol açarak kişilik özelliklerini etkileyebilmektedir.
Kişiliğin sonradan aile, toplum ve sosyo kültürel değerlerin etkisi ile oluşan yönü karakteri oluşturur. Dürüst, çalışkan, özverili, hırslı, dalkavuk, yalancı, dolandırıcı olmak gibi kişiliğin ahlaki ve toplumsal yönünü temsil eden karakter, çocukluktan itibaren sosyalleşme yoluyla şekillenir.
Bireyin toplumsal yapıyı öğrenme ve ona uyum sağlama süreci olan sosyalleşmede aile, okul, arkadaş çevresi, siyasi, dinî, mesleki ortamlar ile kitle iletişim araçları önemli rol oynamaktadır. Birey sosyalleşme yoluyla içinde yaşadığı toplumun yapısını içselleştirerek benlik ve kimliğini kazanır.