Psikolojinin Bilim Dalı Olma Süreci
Psikoloji uzun zaman felsefeye bağlı kalmıştır. Yunan filozoflarına göre psikoloji, insan ruhunu konu alan bir bilgi dalıydı.
Örneğin, ruhu ele alanlardan Platon ruhu değişmez kabul ederken, Aristo ise ruhu bedenin bir fonksiyonu olarak görüyordu.
Rönesans sonrası düşünürler ise zihin felsefesi ile ilgilenmişler ve “İnsanların bilişsel yetenekleri ve bilgileri doğuştan mı gelir, yoksa sonradan mı edinilir?” sorusunun cevabını aramışlardır.
J. Locke (Con Luk) ve D. Hume (Devid Yum) gibi bazı filozoflar insan zihninin başlangıçta boş bir levha olduğunu öne sürmüş, Descartes (Dekart), Kant gibi bazı filozoflar ise akılda bazı temel bilgilerin ya da kategorilerin yer aldığını savunmuşlardır. Ancak bu incelemeler zihnin işleyişiyle ilgili teorik bilgiler olmaktan öteye gidememiştir.
19. yüzyıldaki fizik, kimya, biyoloji gibi bilimlerdeki gelişmeler, bu dönemdeki ekonomik, sosyal ve siyasal alanda yoğun bir kargaşanın yaşanması, sanayileşmenin gerektirdiği sosyal ilişkilerdeki farklılaşma, insanın makinelere bağımlılığı, yaşamın tekdüzeleşmesi ve hepsinden önemlisi insanın yalnızlaşması, bireyin psikolojik sorunlarının artmasına neden olmuştur.
Böylece bu sorunları bilimsel yöntemlerle inceleyecek ve çözüm yolları bulabilecek yeni bir bilime ihtiyaç duyulmuştur.
Wilhelm Wundt (Vilhem Vunt,1832-1920) tarafından ilk psikoloji laboratuarı 1879 da kurulunca psikoloji felsefenin etkisinden kurtularak pozitif bir bilim dalı hâline gelmiştir.
Bundan sonra psikolojinin konusu ve yönteminin ne olması gerektiği ile ilgili tartışmalar ve çalışmalar hız kazanmıştır. Bu çalışmalar sonucu psikolojide, farklı ekoller ortaya çıkmıştır. Şimdi bu ekollerin neler olduğuna ve görüşlerine değinelim.