Ruh Sağlığı Açısından Normal ve Normal Dışı Kavramları Nelerdir?

Normal davranış yer, zaman ve duruma uygun olan, çoğunluğun doğru kabul ettiği davranıştır. Yer, zaman ve duruma uygun olmayan, çoğunluğun doğru kabul etmediği davranışlar ise normal değildir. Normal dışı davranış “istatistiksel olarak” seyrek rastlanandır.

Örneğin günde birkaç defa el yıkamak normalken defalarca el yıkamak normal değildir. Yerine göre gülmek doğal kabul edilir ve normaldir. Herkesin üzgün olduğu bir hasta ziyaretinde kahkahalarla gülmek ise normal değildir.

Bir davranışın normal ya da normal dışı sayılması o davranışın yapıldığı ortama, yere, zamana, davranışın sayısına ve şiddetine bağlıdır ve görecelidir. Herkes zaman zaman alıngan, bencil, çekingen, korkak ya da titiz olabilir.

Bu davranışlar sürekli ve günlük rutini aksatıcı hale geldiğinde normal dışı olarak kabul edilir. Yeterince bilinçli olmayan toplumlarda bireyin davranışlarının normal dışı olarak nitelenmesi olumsuz sosyal tepkilere neden olabilir ve bireyin durumunu daha kotu hale getirebilir. Bu nedenle kişinin davranışlarına normal dışı tanısı sadece uzmanlar tarafından konulabilir.

Normal Dışı Davranışlar

Psikosomatik Bozukluklar

Korku, kaygı gibi psikolojik nedenlerden kaynaklanan bedensel rahatsızlıklardır. Psikosomatik bozukluklar, duyguların açık olarak belli edilmediği kültürlerde daha sık görülür. Fiziksel bir temeli olmayan baş, sırt, eklem ağrısı gibi bedensel yakınmalarla kendini gösterir. Bu yakınmalar kol ve bacaklarda kısmi felç, tamamen ya da kısmi korluk gibi daha ciddi boyutta da olabilir. Psikosomatik bozukluklarda ruhsal ve bedensel bulguların bir bütün olarak ele alınması gerekir.

Anksiyete-Kaygı Bozuklukları

Anksiyete-kaygı bozukluğu; kotu bir şey olacağı endişelerine kalp çarpıntısı, nefes alamama, kaslarda gerginlik gibi fiziksel belirtilerin de eklendiği yoğun korku hali olarak tanımlanabilir. Tehdit edici bir durumla karşılaşıldığında endişelenmek, gergin hissetmek ve korkmak normaldir.

Kaygı, vücudun tehlikeye karşı verdiği doğal bir tepkidir. Orta düzeyde kaygı dikkati, odaklanmayı ve uyanık kalmayı kolaylaştırır, bireyi harekete geçirir ve problemlerin çözümü için motivasyon sağlar. Bununla birlikte kaygının şiddeti ve suresi artarsa bireyin ruh sağlığı ve yaşamı bu durumdan olumsuz etkilenmeye başlar.

Kaygı bozukluklarının oluşmasında genetik faktörler, beyin norokimyasındaki değişiklikler, kişilik özellikleri ve stres yaratan olaylar etkilidir.

En yaygın kaygı bozuklukları fobi ve panik ataktır.

a) Fobi: Herhangi bir şeye duyulan mantık dışı ve yoğun korkudur. Araştırmalar birçok fobinin koşullanma yoluyla öğrenme veya korku tepkisi gösteren diğer insanları gözlemleme sonucu ortaya çıktığını gösterir. İnsanlar fobilerinin başlama nedenlerini çoğu zaman hatırlayamazlar. En sık karşılaşılan fobiler kapalı yer, yükseklik, karanlık, evcil hayvan, açık alan, örümcek, yılan, uçak korkusudur. Bazen bireyde birden çok fobi bir arada olabilir. Hafif şiddette oldukları ve günlük yaşamı etkilemedikleri surece fobilerin zararı yoktur.

Kalp çarpıntısı, ürperme, tansiyon değişiklikleri, bayılma hissi veya bayılma, ateş basması ve terleme, korku hissi veya irkilme en çok rastlanan fobi belirtileridir.

b) Panik Atak: Panik atak aniden bastıran kaygı atağı ve nöbetidir. Panik atak nöbeti geçiren insanlar, bir sure sonra tekrar panik atak geçirme endişesi yaşarlar. Bu duruma beklenti kaygısı Beklenti kaygısı bazı hastalarda agorafobi denilen açık alan korkusunun gelişmesine sebep olabilir. Panik atağa tam olarak neyin sebep olduğu bilinmemekle birlikte genetik faktörler, yoğun stres, travma vb. panik atağın nedenleri arasında sayılabilir.

Panik atağın belirtileri çarpıntı, göğüste sıkıntı hissi, bulantı ya da karın ağrısı, bayılacak gibi olma, kontrolünü kaybetme ya da olum korkusudur. Bunlardan herhangi birinin veya birkaçının zaman zaman ortaya çıkması panik atak olarak yorumlanmamalıdır. Panik atak tanısı için en az dört belirtinin aynı anda ve yoğun bir şekilde görülmesi gerekir.

Mizaç-Duygudurum Bozuklukları

Kişinin uyaranlara karşı oluşturduğu uzun sureli öfke, neşe, nefret, üzüntü ve sıkıntı gibi duygusal tepkileri kapsar.

Depresyon ve bipolar bozukluk olmak üzere iki turu vardır.

a) Depresyon (Ruhsal Çöküntü): Depresyon, ilgi ve istek kaybı başta olmak üzere bir dizi ruhsal ve bedensel belirtinin eşlik ettiği ruhsal bozukluktur.

Depresyon kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkiler. Yoğun sıkıntı, isteksizlik, iştahta değişme, yetersizlik, çaresizlik, sinirlilik, hayattan zevk alamama, hayatı yaşamaya değer bulmama ve ağlama isteği, depresyona eşlik eden belirtilerdir.

Depresyon anında bireyin duygu durumunu dengeleyen serotonin gibi bazı kimyasalların daha az salgılandığı bilinmektedir. Bu durum erken dönemde yaşanan ve beyin kimyasını etkileyen stres deneyimlerinden kaynaklanabilir. Örneğin küçük yaşta anne babanın olumu, istismar gibi olaylar depresyon riskini artırır. Çoğu depresyonun temelinde geçmişte yaşanan ve zamanında çözülemeyen ekonomik sorunlar, aile veya iş ortamındaki çatışmalar, sağlık problemleri gibi stres kaynakları vardır.

Bazen tiroid hormonu gibi bazı hormonlardaki düzensizlikler yani biyolojik faktörler de depresyona neden olabilir. Bu durumda psikolojik tedavi yanında bu hormonları düzenleyen ilaçların da tedaviye eklenmesi gerekir. Kişinin hayata kötümser bakması, mükemmeliyetçi ya da rekabetçi olması gibi strese daha yatkın bazı kişilik özellikleri de depresyon riskini artırır.

b) Bipolar Bozukluk: Bipolar bozuklukta kişinin duygu durumu, maniden (taşkınlık) depresyona (çökkünlük) aşırı “iki uç” arasında değişir. Manik durumda kişi aşırı mutlu, konuşkan, umursamaz, enerjik ve hareketlidir. Kişi birdenbire çöküntü, üzüntü ve umutsuzluk dönemi olan depresif döneme geçer. Depresif dönemde düşük öz saygı, yalnızlık, suçluluk duygusu, yavaş konuşma, yorgunluk, uykusuzluk veya aşırı uyuma, intihar düşüncesi gibi belirtiler ortaya çıkar. Bireyde manik ve depresif ataklar dönüşümlü olarak tekrar eder.

Bipolar bozukluğun nedenleri tam olarak bilinmemektedir. Beyin kimyasındaki dengesizlikler, genetik yatkınlık, çevresel faktörler, yoğun stres, madde bağımlılığı hastalığın nedenleri arasında sayılabilir.

Kişilik Bozuklukları

Kişilik bozukluklarının çoğu belirtisi, çeşitli derecelerde her insanda zaman zaman görülebilir. Bu belirtilerin kişilik bozukluğu olarak kabul edilmesi için kişinin yaşadığı toplumun beklentilerinden belirgin olarak sapan ve sürekli olan davranış örüntülerine donuşmuş olması gerekir.

Kişilik bozukluklarında genetik yatkınlıkla birlikte anne baba tutumlarının, çocukluk cağında yaşanan travmaların, fiziksel ve kültürel çevrenin etkili olduğu düşünülmektedir. Kişilik bozuklukları geniş bir yelpazeye sahiptir. Araştırmalar ilerledikçe yeni tanımlanan kişilik bozuklukları ortaya çıkmaktadır.

En bilinen kişilik bozukluklarından bazıları aşağıda verilmiştir:

a) Paranoid Kişilik Bozukluğu: Paranoid kişilik bozukluğu; tam ve geçerli bir kanıt bulunmaksızın kişinin aldatıldığından, takip edildiğinden, kullanıldığından, kendisine zarar verileceğinden aşırı derecede kuşkulanması olarak tanımlanabilir. Bu kişiler güvensiz, şüpheci, tedirgin, gergin, soğuk ve ciddidirler.

b) Şizoid Kişilik Bozukluğu: Şizoid kişilik bozukluğunda duygusal tepkisizlik ya da tekdüze duygulanım, yaşamdan kopukluk gözlenir. Bu kişiler duygularını ifade edemeyen, sosyal ilişkiler kuramayan, soğuk, mesafeli, rekabetten kaçınan, yalnız kişilerdir. Genellikle gün boyu tek bir konuya odaklanır ve o konuya takılarak başka hiçbir etkinliğe katılmazlar, sırdaşları ve arkadaşları yoktur.

c) Antisosyal Kişilik Bozukluğu: Bu kişiler için diğer insanların duyguları ve hakları bir şey ifade etmez. Bu kişiler sorumluluk, sadakat ve vicdan gibi duygulardan uzaktırlar. Toplumsal kurallara uygun yaşamazlar ve sorumluluk taşımazlar, empati duygusundan yoksundurlar. İnsan ve hayvanlara saldırganlık, mülkiyete zarar verme, aldatma, hırsızlık, kuralları ihlal gibi suca ve tutuklanmaya yönelik davranışlar gösteririler.

ç) Obsesif-Kompulsif Kişilik Bozukluğu:Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu olanlar, yapılan iş veya etkinliğin geneline ve asıl amacına değil ayrıntılarına takılırlar. Aşırı derecede katı, sabit, kuralcı, değişmez,  düzenli ve rahatsız edecek derecede titizdirler. Bu kişilerin başkasına zarar vermekten veya hata yapmaktan korkmak gibi düşüncede takıntıları yani obsesyonları vardır. Bu obsesyonlar; elleri defalarca yıkama, kapı tokmağına dokunmayı reddetme, kilit, ocak gibi şeyleri sürekli kontrol etme gibi davranışta takıntılara yani kompulsiyonlara dönüşebilir.

En bilinen kişilik bozukluklarından bazıları

d) Narsistik Kişilik Bozukluğu: Bu bozukluk kendini diğer insanlardan ustun ve özel görme, başkasının doğrusunu kabul etmeyi güçsüzlük sayma, aşırı bencil ve benmerkezci olma gibi özelliklerle kendini gösterir. Bu kişilerin hayatlarında sevgi, saygı, empati, anlayış ve duygusallığa pek yer yoktur.

e) Bağımlı Kişilik Bozukluğu: Bağımlı kişilik bozukluğu olanlar başkalarından destek ve öğüt almadan karar veremez ve iş yapamazlar. Başkalarının destek ve onayını yitirme korkusuyla isteklerini dile getirmekte güçlük çeker ve kolay kolay hayır diyemezler.

Şizofreni: Beyin fonksiyonlarındaki bozukluklar sonucunda kişinin düşüncesini, davranışını ve duygularını ifade etme şeklini bozan psikolojik rahatsızlıktır. Sosyal ya da çevresel faktörler, genetik olarak rahatsızlığa yatkın insanlarda şizofreninin ortaya çıkmasını tetikleyebilir. Birçok turu olan şizofreninin tipik bir başlangıç bicimi yoktur.

Şizofreni hastalarında ağır bir durgunluk ve ilgisizlikten aşırı taşkınlık durumuna kadar değişik derecelerde hareket bozuklukları vardır. Halüsinasyon görme, konuşmada düzensizlik, kendi kendine konuşma, gülme, kendi yarattığı dünyanın gerçekliğine inanma, öz bakım eksikliği gibi belirtiler görülebilir.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir