Psikolojide Kuramlar Açısından Sağlık Davranışları Nelerdir?

Davranış bozuklukları yalnız psikiyatri kliniklerinde gözlenmez.

Fiziksel sağlığın bozulması da psikolojik nedenlerle ilişkili olabilmektedir. Fiziksel bozukluklara psikolojik bozukluklar da eşlik eder. Davranışsal alışkanların (aşırı yeme, sigara, alkol kullanımı) fiziksel hastalık riskini artırdığı da kabul edilmektedir.

İnsan, toplum içinde yaşar. Diğer insanlarla her an ilişki içindedir. İnsanlar, başkalarının kişilikleri hakkında yargıda bulunmak, tahminler yapabilmek için izlenimler oluştururlarken o anda var olan bilgi ve ipuçlarından yararlanırlar.

Kişilerin bireyler üzerindeki izlenimleri sözlü, sözsüz davranışlardan ve giyiniş tarzlarından kaynaklanır. Bu davranış ve görünümlere dayanarak bireylere özellikler verilir.

Atfetme süreci sosyal psikolojinin temel kavramlarından biridir. Kuramlar üçe ayrılır.

Yükleme (Attribution) Kuramı

Fritz Heider, bu kuramın kavramlarını ortaya koyan ilk psikologlardandır. Davranışın nedensel olarak algılanması sürecine dayanmaktadır. Heider’e göre bütün insanlarda iki temel güdü vardır. Bunlar;

içinde bulunduğumuz çevreye ilişkin tutarlı parçaları birbirine uyan bir görüş oluşturma güdüleri,

Çevremizi kontrol etme güdüleridir.

Bu güdülerden her birini doyurmanın gereklerinden biri, nasıl davranacaklarını kestirebilme yeteneğidir. İnsanlar, nasıl davranacaklarını kestiremezlerse bizi çevreleyen dünyaya ilişkin görüşümüz rastlantısal, şaşırtıcı, tutarsız ve düzensiz olur.

Çevremizde olup bitenleri kestirebilmek ve kontrol edebilmek için başka insanların kişisel eğilimlerine ilişkin her türden yargıda bulunmaya gereksinim vardır.

Geçmişle yaşama

Geçmişle yaşama

Öğrenilmiş Çaresizlik Kuramı

Davranış ile sonucu arasında bağlantı olmadığının öğrenilmesi, güdüsel (motivational), bilişsel (cognitive) ve duygusal (emotional) alanlarda bozukluklar ortaya çıkartır.

Güdüsel alandaki bozukluk, istemli davranışlarda azalmayla kendini gösterir. Ortaya çıkan bilişsel bozuklukta ise yapılan davranışın bir sonuç ortaya çıkarabileceğini öğrenmede yaşanılan güçlükle kendini gösterir.

Birey, davranışıyla ortaya çıkan olumlu ve olumsuz sonuçları değerlendirmekte güçlükler yaşar. Sonucu kontrol etmedeki olası seçenekleri değerlendiremez. Bunun sonucunda bireyin düşünsel sürecinde bir tıkanıklık oluşur.

Örseleyici bir olayla karşı karşıya kalan bir insan, bu olayı davranışlarıyla kontrol edemiyorsa kontrol etme çabaları yerini belirgin bir çöküntü duygusuna bırakır.

Bu durumun uzun süre devam etmesinde ise genel bir çökkünlük durumundan (depresyon) söz edilir. Bu görüş, araştırma bulgularıyla da desteklenmiş ve çaresizliğin depresyonla ilişkisini belirlemiştir.

Öğrenilmiş çaresizliği bir kanser örneğiyle açıklayalım:

Çocuğu lösemi olmuş bir baba, bütün çabalarına rağmen çocuğunu iyileştirmeyi başaramamıştır. Artık yapabileceği hiçbir şey olmadığına inanmaktadır.

Böyle bir durumda, babanın çocuğunu iyileştirmek için gösterdiği çaba, belli bir süre sonra azalmaya başlayacak ve baba çaresizlik davranışı göstermeye başlayacaktır. Bu durumu “evrensel çaresizlik” olarak tanımlamışlardır.

Çaresizlik durumu

Çaresizlik durumu

Öğrenilmiş iyimserlik Kuramı

Öğrenilmiş iyimserlik, bize kendimizi suçlamayı nasıl bırakacağımızı, başımıza gelen her aksilikte en kötü sonucu görme alışkanlığından nasıl kurtulacağımızı, nasıl iyimser olacağımızı öğretir.

Martin Seligman motivasyonun, iyimserliğin yaşam kalitesi üzerine olumlu ve olumsuz etkisi olduğunu savunur. İyimserlerin ve kötümserlerin yaşam sürelerinin değişkenlik gösterdiği görülmüştür. Seligman’a göre iyimserliğin yaşamı uzatmasını sağlayan en az dört etken vardır:

iyimserler, yaşamlarında pasif kalırlar. Karşılaştıkları durumlara karşı daha az olumsuz ve zayıf tepki verirler.

iyimserler, sağlıklarına daha fazla dikkat ederler. Aldıkları önlemlerin sağlıkları için olumlu etki yaratacağına inanırlar.

iyimserler, kötümserlere göre daha az depresyon problemi yaşarlar.

iyimserlerin bağışıklık sistemi, kötümserlere göre daha iyi çalışır.

Gerçekleri görmezden gelmek yerine gerçekçi ve mantıklı düşünceler temel alınmalıdır. Seligman, yaptığı birçok deney sonucunda, iyimserlerin kötümserlerden daha başarılı olduklarını, insanların yeni açıklama tarzlarını öğrenerek bunalımlarının (depresyonun) üstesinden gelebileceklerini savunmuştur. Bu, bilişsel terapinin de temelinin oluşturulmasını sağlamıştır.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir