Kişilikle İlgili Temel Kavramlar Nelerdir?

Kişilik ile ilgili temel kavramlar, kişiliğimizin gelişiminde ve yaşantımızda önemli yer tutar.

İnsanın başarılı ve mutlu olma yolundaki girişimleri söz konusu olunca akla ilk gelen kavram “kişilik” tir. Kişilik, “bir insanı başkalarından ayıran bedensel, zihinsel ve ruhsal özelliklerin bütünü” olarak tanımlanmaktadır.

Kişiliğin yapısı ve gelişim koşulları bilinmedikçe insan ne kendisini ne başkalarını tanıyabilir ne de hızla değişen ve gelişen ekonomik, toplumsal, kültürel sorunlara tutarlı çözümler bulabilir. Bireyin sorunlarının çözümü, ancak kendisinin ve başkalarının ne olduğunu, ne olmadığını bildiği oranda kolaylaşır.

Kişilik, bireyi temsil eder. Yani insan olarak bedensel özelliklerimizi, yeteneklerimizi, kusurlarımızı, ilgilerimizi, duygularımızı, coşkularımızı, düşüncelerimizi, tavır ve davranışlarımızı anlatan bir kavramdır.

Bu görüşler doğrultusunda bir tanım yapacak olursak

Kişilik

Bir insanı özel ve nesnel yanları ile diğer insanlardan ayıran duygu, düşünce, değer yargıları ile birlikte tutum ve davranışların tümüdür.

Kişilik ile ilgili olarak ortaya konulan en önemli kuramlardan biri Sigmund Freud tarafından öne sürülen yapısal kuramdır. Yapısal kurama göre kişilik biyolojik temelli 3 ana bölümün birbirini etkilemesinden oluşan olgudur: id, ego, süperego

Freud

Freud

İd

Üç sistemden en ilkeli olarak bilinen id, haz ilkesine göre çalışır. Cinsellik ve saldırganlık enerjilerini içerir. Ham tabiattır, içgüdüler, istek ve ihtirasları içerir, burada haz prensibi hâkimdir.

Ego (ben)

İdin yöneticisi, koruyucusu, savunucusu gibidir. Burada gerçeklik prensibine göre çalışır ve id ile süperego arasında bir arabuluculuk görevi üstlenir. Freud’a göre sağlıklı bir ruh yapısı için egonun görevlerini yerine getirmesi gerekmektedir.

Ego, idin aşırı istekleri ve süperegonun aşırı yasakları karşısında bir uzlaştırıcıdır. Bu üç mekanizma dengede olmalıdır. Denge bozulduğu an ruh sağlığı da bozulur. İç ve dış hayatın uzlaştırıcısıdır.

Süperego (üst ben)

Vicdan da denilebilir. Toplumun “Ayıptır, yasaktır, günahtır.” gibi birtakım değerler sistemiyle gelişir. Bireyin davranışlarını kontrol eden bir sansür gibidir. Süperego kuralların içselleştirilmesini temsil eder ve haz ilkesi ile çalışan idin tersine baskıcı bir güç içerir.

Bireyin ruh sağlığı egonun id ile süperego arasında dengeyi kurması ve uzlaştırması ile sağlanmaktadır. Freud’a göre sağlıklı bir ruh yapısı için egonun işlevlerini tam olarak yerine getirmesi gerekmektedir. Gerçeklik ilkesine dayalı olarak çalışmayan id ve süperegonun sürekli baskın gelmesi durumunda bireyin ruh sağlığında bozulmalar oluşur.

Egonun temel işlevi uyum sağlamaktır ve bunu başarabilmek ve yeni durumlarla başa çıkabilmek için savunma mekanizmaları adı verilen bilinçdışı mekanizmalar kullanır.

Karakter

Karakter ilk yaşlarından itibaren aile, okul ve diğer sosyal çevre içinde geçirilen sosyal yaşantılar sonucu gelişmeye ve biçimlenmeye başlar. Çocukluk döneminde bireyin içinde bulunduğu olumsuz çevre koşulları, geçirilen olumsuz yaşantılar, ruhsal çatışmalar ruhsal yapının bozulmasına neden olarak olumsuz kişilik yapılarını ortaya çıkarır.

Bu kişiler tüm yaşamları boyunca kendi iç dünyaları ve çevresiyle çatışma içinde olduklarından kişinin ahlaki yönünü betimleyen karakter; kişiye özgü davranışların bütünü olup insanın bedensel, duygusal ve zihinsel etkinliğine çevrenin verdiği değerdir. Bireyin karakteri, kişisel özellikleri ve içinde yaşadığı değer yargılarından oluşur.

Yani karakter, içinde yaşanılan çevrenin toplumsal değerlerini ve ahlak kurallarını içerir. Bu kuralları yerine getiren kişi karakterli olarak değerlendirilir. İyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış, olumlu-olumsuz kavramlar göreceli kavramlardır ve toplumdan topluma, gruptan gruba ve kültürden kültüre değişebilir.

Toplumun değer yargılarına ve ahlak kurallarına ters düşen davranışlarda bulunurlar. İyi bir sosyal çevrede olumlu yaşantılar kazanarak yetişen bir bireyin ise düşünce ve duygular ile davranışları arasında bir uyum vardır. Dengeli olması onun dayanma gücü ve esnekliğini arttırır ve zor dönemlerden en az yara alarak çıkar.

Mizaç

Mizaç, insanın duygusal hayal ve davranışsal özelliklerinin tümüdür. Bazı davranış bilimcileri mizacı; duyguların çabuk uyanıp uyanmaması, sürekli olup olmaması, derin duyulup duyulmaması olarak açıklamaktadır. Bu açıklamalar paralelinde mizacı, duygusal denge durumunun özellikleri olarak tanımlayabiliriz.

İç salgı bezlerinin salgıladığı hormonlar, mizacı büyük ölçüde etkilemektedir. Hormonların ruhsal çöküntü, huysuzluk, çabuk duygulanma, sevinç, üzüntü gibi durumlarda rol aldığı bilimsel olarak saptanmıştır. Mizaç, kişiliğin duygusal, devinimsel yönünü; karakter ise toplumsal yönünü oluşturur.

İhtiyaç

İnsanın gelişimi ve çevresiyle uyumlu bir ilişki kurabilmesi için gereken önemli koşulların eksikliğinin duyulmasına ihtiyaç denir.

Örneğin açlık hâlinde mide kaslarının kuvvetli bir şekilde gerilip büzülmesi salya salgılarının çoğalması vb. durumlarda ihtiyacın giderilmesi gerekir. Birey bunu sağlayacak davranışlarda bulunmak zorunluluğu duyar.

İşte eksikliğin duyulmasına “ihtiyaç”, bu eksikliği gidermek için organizmada beliren güce “dürtü”, organizmanın ihtiyacı gidermek için belli bir yönde etkinlik göstermesi eğilimine de “güdü” adı verilir.

Davranışı oluşturan bu süreç; İhtiyaç→ dürtü→ güdü→ davranış şeklinde gösterilebilir.

Örneğin, acıkan bir insanın yiyeceklere, susayan birinin ise suya yönelmesi ihtiyacı gidermek için gösterilen davranışlardır

Beslenme ihtiyacı

Beslenme ihtiyacı

İhtiyaçlar iki gruba ayrılır:

Fizyolojik ihtiyaçlar

Toplumsal (sosyal) ihtiyaçlar

Fizyolojik İhtiyaçlar

Yaşama, var olma ihtiyacına hizmet eder. Bunlar özellikle beden dokusunun canlı kalması için gereken ihtiyaçlardan meydana gelir. Fizyolojik ihtiyaçlar evrenseldir. Yani dünyanın her yerinde tüm insanların hayatının devamı için zorunlu olan ihtiyaçlardır.

Açlık, susuzluk, oksijen eksikliği, atık maddelerin dışarı atılması, dinlenme, uyuma, beden ısısını dengede tutmadır. Organizmanın canlı kalabilmesi için bu ihtiyaçların karşılanması şarttır.

Toplumsal (Sosyal) İhtiyaçlar

Yaşantılar sonucunda meydana gelir ve ileriki yaşlarda davranışları daha çok etkiler. Toplumdan topluma değişim gösterir. İçinde yaşanılan toplumun içinde de değişim gösterir. İnsan davranışlarının nedenlerini anlamak için bireylerin ihtiyaçlarını anlamak gerekir.

Bir eksiklik, bir ihtiyaç duyulduğunda organizmada sıkıntı hali oluşur ve gerginlik hissedilir. Bireyin ihtiyacına yönelik olarak tepkiler oluşur. Örneğin, fizyolojik açıdan eğer birey yeteri kadar oksijen alamıyorsa solunum zorluğu yaşar.

Psikolojik açıdan ihtiyaçların eksikliği durumuna örnek olarak arkadaşları tarafından kabul edilme ihtiyacı olan öğrenci reddedilme davranışı ile karşı karşıya kalırsa ve bu durum uzun ve tekrarlı bir süreç içerirse uyumsuz davranışlar gösterebilir.

Özetle bireylerin ihtiyaçlarının sağlanması, onların fizyolojik ve toplumsal açıdan en üst düzeyde uyumları için gereklidir.

Bireylerin ihtiyaçları üzerine ortaya atılan kuramlardan en kabul görenlerden birisi Hümanistik psikolojinin önde gelen isimlerinden Maslow’un “ihtiyaçlar hiyerarşisi”dir.

 Bağlılık ihtiyacı

Bu birine ya da bir gruba bağlanma, grubun bir parçası olduğunu hissetme ihtiyacıdır. Bu güdünün, açlık ihtiyacının anne tarafından doyurulması sonucunda gelişmiş olduğu öne sürülmektedir.

 Güvenlik içinde olma ihtiyacı

Sosyal güvenlik başkaları tarafından sevilmek, beğenilmek arzusu olarak kendini gösterir. Sevilme isteği en kuvvetli ihtiyaçlardan biridir. Özellikle küçük çocukların davranışlarında bu ihtiyacın belirtileri daha açık görülür.

 Saygınlık ( itibar) kazanma ihtiyacı

Herkes toplumda değerli bir yer sahibi, başarılı ve üstün kişi olmak ister. Bu ihtiyacını çeşitli yollardan karşılamak ister. Eksiklik kaygısı, küçük düşme duygusu insanı rahatsız eder. Mutsuz kılar.

 Cinsellik

Cinsellik biyolojik bakımından cinsin devamını sağlayan bir ilgi, sosyal bakımından da bir kişiyi diğer bir kişiye yönelten bir eğilimdir. Bu eğilim hayvan ya da insan bütün canlılarda bulunur.

 Özgürlük ve özerklik ihtiyac

İnsanlar küçük yaşlardan itibaren davranışlarının engellenmesinden hoşlanmazlar. Çocuklar başkaları tarafından hazırlanan kurallara uymak istemezler. Gençler de kuralların kendileri tarafından yapılmasını isterler. Davranışlarının sınırlandırılmasından, hareketlerinin kısıtlanmasından hoşlanmazlar.

 Hazza varma

Etrafına zarar veren durumlardan kaçma, organizma için faydalı şeylere yaklaşma eğilimi olur. Sıkıntılı insanlardan ve işlerden kaçmak, karşı cinse yakınlık duymak, eğlencelerden hoşlanmak vb.

 Saldırganlık ihtiyacı

Zararlı varlıklardan kendini koruma ihtiyacının bir belirtisi olarak ya da başarı ve üstünlük ihtiyacının doyurulması sonucunda meydana gelen bir eksiklik duygusundan ileri gelebileceği düşünülmektedir.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir