Doğum Sırasının Kişilik Gelişimi Üzerindeki Etkileri

“Kardeş Sırası”

Bu yazıda bir yaşam öyküsünden doğan psikolojik bir görüşten bahsedilmektedir. Bakalım kendinizden bir şeyler bulabilecek misiniz?

Alfred Adler: Adler, 1870 yılında dünyaya geldi. Altı çocuğun üçüncüsüydü. Çocukluğunun büyük bir bölümünü ağabeyinin gölgesinde geçirdi. Yakalandığı raşitizm hastalığı nedeniyle asla arkadaşları ile koşup oynayamadı. Aynı yatağı paylaştığı kardeşi geçirdiği bir hastalık nedeniyle öldü.

Beş yaşına geldiğinde geçirdiği zatürre nedeniyle ölümün kıyısından dönen Adler, defalarca sokaktaki arabaların altında kaldı. Bu rahatsızlıkları nedeniyle annesi onunla özel olarak ilgileniyordu. Ta ki erkek kardeşi doğana kadar. Erkek kardeşi doğduğunda Adler tüm ilgiyi yitirmişti.

Adler okulda da başarısız bir öğrenciydi. Dersleri, özellikle matematik dersi o kadar kötüydü ki, öğretmeni babasına oğlunu okuldan alarak bir ayakkabıcının yanına çırak olarak vermesini tavsiye etti.

Ancak bu durum Adler’i hırslandırdı. Kısa sürede çok çalışarak matematikte sınıfın en iyisi oldu. 1895 yılında tıp okumak üzere Viyana Üniversitesine gitti. Adler’in bu kariyeri aşağılık duygusunun üstesinden gelme çabasının en iyi örneği oldu.

Adler, kişilik gelişiminde doğum sırasının önemini vurgulayan ilk psikiyatristtir. Ailenin ilk çocuğunun ortancadan; ortancaların da daha sonra doğan kardeşlerinden farklı özellikler geliştirdiğini ileri sürer.

Çocukların aile içerisindeki konumlarının birbirlerinden farklı olması nedeniyle farklı kişilik sergilediklerini savunur.

Doğum Sırasının Kişilik Gelişimi Üzerindeki Etkileri

Küçük yaşlardaki kıskançlık, yaş ilerledikçe üstü örtülü olarak anlaşmazlıklar şeklinde devam eder. Anne babanın çocuklar arasında ayrım göstermediği, özverili bir ortamda büyüyen çocuklarda bile belli ölçüde çekişme görülebilmektedir.

Kıskançlık duygusunun yarış haline gelmesi önemli bir gelişmedir. Kardeşlerin bu çekişmeleri anneleri ve babaları yanındayken en yüksek seviyeye gelir. Adler, hepimizin yaşama aşağılık duygusu ile geldiğimizi söyler.

Güçsüz ve bakıma ihtiyacı olan çocuğun yetişkinlere bağımlı olmasının bunun en iyi örneği olduğunu savunur. Adler’e göre bu ihtiyaç, aşağılık duygularıyla başa çıkma çabalarının başlangıcıdır. Adler’e göre üstünlük çabası yaşamdaki güdüleyici güçtür.

Bütün sorunlarımızın altında üstünlük güdüsü yattığını ve bu sorunlarla başa çıkma yöntemimizde kendini gösterdiğini savunur.

Adler’e göre neredeyse her şey yaşamdaki engeller üzerine üstünlük aşağılık duygusundan uzaklaştırdığını ve aşağılık duygusu ne kadar fazlaysa üstünlük çabasının da o kadar artacağını düşünür. Yani insanlar bu başarıları sayesinde bir üstünlük ve kişisel doyum duygusu yaşayabilirler.

“Kardeş Sırası”

Adler, ilk doğan çocukların aşırı ilgi gördüklerini ve bu nedenle de şımardıklarını savunmuştur. İlk çocuk doğduğu andan itibaren ikinci çocuk doğana kadar tek başına ailenin ilgi odağıdır. Aileler her girdikleri ortamda bebeklerinden bahsederler.

İkinci çocuğun doğumuyla tahttan indirilme süreci başlar ve konumunun değişmesiyle birlikte çocuk bu durumu bir yenilgi olarak algılar. Artık anne baba sevgisi yeni gelen bebekle paylaşılmak zorundadır. Sonuç olarak da ilk doğan çocuğun aşağılık duygusunun güçlendiğini öne sürer.

İkinci çocuğun gelişini derinden yaşayan çocuk, bu yoksunluk psikolojisini yaşamının sonraki evrelerine taşıyabilir. Kendinin geri plana itildiğini hissetmeye başlar, çevresine yönelik ilgisini geri çekip, içe dönük, başkalarıyla kaynaşamayan biri haline gelebilir. Ancak ilk çocuk ailesi tarafından ikinci çocuğun gelişine başarılı şekilde hazırlanmışsa bu kriz kötü etkiler bırakılmadan atlatılabilir.

 Bireysel Psikoloji

Bireysel Psikoloji

Adler’in ortanca kardeşlerle ilgili değerlendirmesi daha olumludur. Kendisi de bir ortanca kardeş olarak dünyaya gelmişti.

Ortanca çocuk ilk doğan çocuğa göre çok daha farklı bir konuma sahiptir ve şımarma lüksüne sahip değildir.

Ortanca çocuk kendisinden sonra aileye başka bir çocuk geldiğinde birinci çocuk gibi yıkım yaşamaz. Kendisinden önce tahtta oturulduğunun geç farkına varır.

İlk doğan çocuğa bir şekilde yetişmek ister, bu nedenle hırslıdır. Sürekli bir adım geride olma duygusu ileri ki yaşlarında da ortaya çıkar. Bu nedenle daha hırslı ve daha başarılı olurlar. Başka bir çocukla işbirliği yaptığı için iş birliğine açık olurlar.

Adler, en son doğanların güçlü aşağılık duygularına sahip olduklarını çünkü çevresindeki herkesin kendisinden daha büyük ve güçlü olduğunu savunur.

Küçük kardeşler anne, baba ve kardeşlerinden hep destek alır. Ve küçük oldukları için her işten sıyrıldıklarını, kendilerine aynı kolaylıkların sağlanmadığından yakınırlar.

Küçük çocuk kendinden büyüklerle rekabet ettiği için iyi bir tablo çizerek diğerlerini geride bırakabilir. Ancak ailenin tüm üyeleri tarafından ilgi gösterilip şımartıldığı için kendi çabalarıyla başarı gösterme ve kendi kararlarını alma konularında dışarıya bağımlı olabilirler.

Adler’in tanımlamaları psikoloji dünyasında birçok tartışmalara yol açmıştır.

Bu görüşü kendi ailenize uygulamadan önce yapılan araştırmaların bu görüşü tamamen desteklemediğini farklı görüşlerin de olduğunu, aile içi dinamiklerin ve zamanın değişkenlik gösterdiğini unutmayın.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir